Sosyal olmayı seven istanbul travesti her zaman bu durumun kendisine iyi geldiğini biliyor. Bir çok ihtiyacımızın farkındayız. Sosyal yaşamak bunların en başında geliyor. Sosyalleşmek sadece iyi vakit geçirmek için değil, hayatta kalma güdülerimizi besleyerek güvende ve mutlu hissetmemiz için de önemli. Aslında tıpkı yeme-içme ve barınma gibi temel insani ihtiyaçlarımızdan biri.
‘Maslow’un İhtiyaçlar Piramidi’ olarak bilinen şema, 1948’de ilk kez geliştirildiğinde dünyadaki yerimizi ve davranışlarımızı açıklayan çok temel bir model olarak kabul edildi.
O zamandan bu zamana Maslow’un piramidi ekonomiden sosyolojiye, birçok alanda bize yol gösteren ve insanlığı anlamamızı sağlayan bir model oldu, ancak günümüzde yapılan nörobilimsel ve psikolojik araştırmalar, bu piramidin temel ihtiyaçlarımızı tam olarak açıklayamadığını ve hayati öneme sahip bir noktayı gözden kaçırdığını ortaya koyuyor: Sosyal bağlantı kurmak.
Temel insani ihtiyaçlarımızı sıralayan ihtiyaçlar piramidinin en altında beslenme, barınma, uyku, cinsellik/üreme, giyinme gibi hayatta kalmamızı sağlayan ihtiyaçlarımız yer alıyor. İkinci sırada güvenlik ihtiyacı, üçüncü sırada ait olma ve ilişki kurma ihtiyacı, dördüncü sırada saygı, özgüven gibi bireysel ve egosal ihtiyaçlar yer alırken piramidin zirvesinde kendimizi gerçekleştirme ve bireysel doyum ihtiyacı bulunuyor.
Tüm bunlar, bilmediğimiz bir gezegende yeni bir hayata başladığımızı hayal ettiğimizde ihtiyaçlarımızın sırasıyla neler olabileceğini düşünürsek, oldukça mantıklı. Ancak günümüzde sinir sistemimiz ve psikolojimiz hakkında birçok yeni araştırma yapılıyor ve en temel ihtiyaçlarımızı sıralarken Maslow’un ‘sosyal bağlantı kurma’ ihtiyacımızı atlamış olabileceği görülüyor. Çünkü temel ihtiyaçlarımızın hiçbiri, sosyal bağlantı kurmadan yapabileceğimiz şeyler değil. Barınma ve beslenmeden kendini gerçekleştirmeye, tüm ihtiyaç basamaklarımızda sosyal olarak bağlantıda olma ihtiyacı duyarız. İhtiyaçlar piramidinin üçüncü basamağı aile ve arkadaşlarla ilişki içinde olmayı içeriyor olsa da, sosyal bağlantının tüm basamakları etkileyen kapsayıcı bir kavram olarak değerlendirilmesi gerekiyor.
Dr. Pamela B. Ruthledge, Psychology Today’de yayınlanan makalesinde konuyu şöyle açıklıyor: “İnsanların sosyal hayvanlar olmasının iyi nedenleri var. İşbirliği olmadan hayatta kalamayız. Takım çalışması olmadan koca bir mamutu yenmek, güvenli yapılar inşa etmek veya çocuk yetiştirmek mümkün değildi. Şimdi işbirliğine olan ihtiyacımız, istanbul travestileri mamutlarla savaştığımız zamanlardan daha da fazla. Toplumlar daha karmaşık, birbiriyle daha iç içe ve daha özel. Sosyal bağlantı, bu bağlamda fiziksel ve duygusal olarak hayatta kalmak için bir ön şart olarak karşımıza çıkıyor.”
Yalnızlık sigaradan ve diyabetten daha zararlı
Sosyal bağlantının sağlığımız üzerindeki etkileri üzerine yapılan bir bilimsel araştırmada, doğru ve güçlü sosyal bağlantı kurmanın;
- daha uzun ömürlü olma şansını %50 oranında artırdığı,
- bağışıklık sistemini güçlendirdiği,
- hastalıkların iyileşme hızını artırdığı görüldü.
Araştırma sonucunda sosyal bağlantı yoksunluğunun sağlığa obezite, sigara, diyabet ve yüksek tansiyondan daha fazla zarar verebileceği ortaya çıkarıldı. Stanford Medicine’de yayınlanan bir başka makalede, başkalarıyla sağlıklı sosyal bağlantılar kuran kişilerin anksiyete ve depresyon yaşama riskinin de azaldığı, daha özgüvenli ve empatik bireyler olduğu ve kendini daha güvende hissettiği ifade ediliyor.
Mutluluk ve sosyal bağlantı üzerine çalışmalar yapan Dr. Emma Seppala, Stanford Medicine’deki makalesinde sosyal bağlantı kurmanın her zaman bir sürü arkadaş edinmek olmadığına dikkat çekiyor. Seppala’ya göre hiç ailesi / arkadaşı olmayan, içe dönük ve yalnız kişilerin de içsel olarak bağlantıda hissetmesi mümkün. Mesele bakış açımızı değiştirip kendimizi başkalarıyla bağlantıda hissedebilmekte. Şefkatle hizmet etmek, gönüllü olarak sosyal destek vermek bağlılık hissini güçlendirmenin yollarından biri. Dr. Emma Seppala aynı zamanda iyi bir özbakım anlayışının da kişiyi sosyal olarak iyileştirebileceğini ve yardım almaya hazır hale getirebileceğini ifade ediyor.
istanbul travesti vagus siniri hakkında neler biliyor
Son yıllarda nörobilim alanında yapılan çalışmalar bize sinir sistemimiz hakkında oldukça şaşırtıcı bilgiler veriyor. Özellikle vücuttaki en uzun sinir olan ve neredeyse tüm organlarımızın çalışmasını etkileyen vagus siniri, sosyal bağlantıdan doğrudan etkileniyor.
Sempatik sinir sistemi, ‘kaç, savaş, don’ tepkileri olarak bilinen acil durum tepkilerini vererek güvende olmamızı sağlarken, parasempatik sinir sistemi dinlenme halindeyken gevşememizi, organlarımızın efektif bir şekilde çalışabilmesini ve keyif alabilmemizi sağlar. Vagus siniri doğru bir vagal tonda çalıştığı takdirde, parasempatik sinir sistemini destekleyerek güven hissimizi besler.
Nörobilim araştırmacıları, sinir sisteminin zor durumlarla baş edebilmek için verdiği ‘kaç, savaş, don’ tepkilerine artık bir yenisini daha eklememiz gerektiği görüşünde: ‘sosyal bağlantı kur.’ Çünkü milyonlarca yıldır insanların yaptığı gibi biz de zor bir durumla karşılaştığımızda yanımızda birilerinin olup olmadığını kontrol etme ihtiyacı duyuyoruz ve özellikle toplumsal dönüşümün her gün daha fazla insanın yalnızlık çekmesine neden olması, bizi sosyalleşmenin önemi üzerine daha fazla düşünmeye itiyor.
Kısacası sinir sistemimiz, güvende hissetmek için iletişim kurma ihtiyacında. Ufak bir sohbetin bile sağlığımız üzerinde büyük etkileri olabileceğini artık biliyoruz. Sosyal olarak bağlantı kurmak, hayatta kalma tepkilerimizden biri olarak önceliğimiz olmak durumunda. Pozitif sosyal işaretler, yani bir gülüş, göz kırpma, yumuşak bir ses tonu vagus sinirini doğru bir şekilde uyararak güvende hissetmemize yardımcı oluyor. İletişimlerimizde ve hatta tüm ilişkilerimizde bunu bilerek hareket etmek, ihtiyaçlarımızı anlamamıza ve başkalarına destek olabilmemize yardımcı olacaktır. İletişimin her türlüsünü benimseyen istanbul travesti hayatının büyük kısmında bunun sorunları ile baş etmek zorunda kalmıştır.